- Katılım
- 29 Eyl 2024
- Mesajlar
- 92
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 6
Her bisikletçinin hayallerinden biridir sanırım Hollanda'da bisiklet sürmek. Beni de kader bir şekilde o noktaya getirdi Eylül'de 7 gün iznim vardı, sonra bir arkadaşın isteğiyle izin tarihlerinde değişiklik yaptık ve benim iznim 11 güne çıktı. Önce çocuklarla birlikte gelip Rotterdam'da yaşayan kuzenimi, Eindhoven'a taşınan eski komşumuzu ve Almanya / Kaiserslautern'de yaşayan yeğenimi görmekti fikir, fakat çocuklar okullar açılmadan hemen önce gitmek istemiyoruz deyince ben tek kaldım. Tek kalınca da bir bisiklet turu yapma ihtimali doğdu Ama turu Hollanda'da başlayıp Almanya'da bitirmeyi düşündüğüm için burdan bisikleti kutulamak ve taşımak, sonra tekar döneceğim yerden bisiklet kutusu bulup bisikleti kutulayıp taşımak çok zor geldiği için forumdan Hollanda'da bisiklet kiralamak konusunda yardım istedim. Sağolsun Amsterdam'da yaşayan @umutcelik arkadaşımız çok cömert bir şekilde kendi bisikletlerinden birini kullanabileceğimi söyledi. Ben de Hollanda'lılara vereceğim parayı Umut'a veririm düşüncesiyle teklifini seve seve kabul ettim ve 31 Ağustos gününe bilet aldım. Bileti daha uygun fiyatlı bulduğum için Rotterdam'a aldım. Kuzenim sağolsun beni havaalanından aldı ve evine gittik. O yurtdışında, ben de doğup büyüdüğüm şehir dışında yaşadığımız için tatiller denk gelmediğinden çok sık görüşemediğim kuzenimle görüşme fırsatı bulmuş olduk.
Ertesi gün, Cuma günü metroyla Rotterdam merkeze giderek oradaki bazı görülesi yerleri gezdim. Rotterdam ikinci dünya savaşı sırasında neredeyse tamamen bombalanarak yok edilmiş, o yüzden binaların çok büyük bölümü sonradan yapılmış, modern binalar...
O gün hava kapalıydı, daha sonra yağmur başladı, ben de bir McDonalds'a sığındım ve bir şeyler atıştırdım ve bir süre orda yağmurun dinmesini bekledim (Hollanda ve yağmur hakkında daha sonra tekrar bahsedeceğim ). Yağmur biraz azalınca tekrar dışarı çıktım, biraz şehirdeki bisiklet kullanımını, bisiklet - araç - yaya trafiğini gözlemledim. Daha sonra kuzenimin damadı Hamza ile buluştuk, "birlikte bir şeyler yiyelim demişti", Markthalle ismi verilen binaya gittik. BUrası ilginç bir yer var, binanın ortası boş ve dünya mutfaklarını sunan restoranlar var, yan kısımlar ise daireler, insanlar oturuyorlar ve eğimli bir şekilde yapılmış bir bina, ben susayım, resim anlatsın
Yemekten sonra kuzenimin evine gittik. Ertesi gün için birlikte çıkıp Gouda'yı gezmeyi, ardından da beni Amsterdam'a bırakmayı teklif ettiler, ben de seve seve kabul ettim.
Kuzenim, küçük kızı İrem ve onun Surinam'lı eşi Vinesh ile birlikte Gouda'ya gittik. Burası Hollanda'nın peynir başkenti olarak anılıyor.
Gouda'nın merkezindeki StadHuis (City Hall), Şehir Binası, şehrin yönetildiği yer, Belediye Binası mı desek, önündeki küçük meydanda pazar kuruluydu ve pazarın yarısı peynir satışı yapıyordu.
Arkadaşlar bu arada aklıma gelmişken şunu söyleyim, burda verdiğim yalan yanlış, kulaktan dolma bilgilerle amel etmeyin lütfen İşinize yararsa iptidai bir rehber olarak kullanabilirsiniz, ama kesinlikle yatırım tavsiyesi değildir
Disclaimer'ımızı da verdikten sonra dönelim tekrar turumuza ...
Küçük Gouda'daki küçük turumuzu bitirip tekrar arabamıza döndük ve Amsterdam'a doğru yola çıktık. Sağolsunlar beni Umut'un evine bıraktılar ve onlar Rotterdam'a geri döndüler. Daha sonra Umut hocamla tanıştık, kendisi bana hemen bisikleti gösterdi ve "hemen al, git" dedi Ama benim kafamdaki plan önce Amsterdam'daki görülecek yerleri yürüyerek görüp daha sonra bisikleti alıp direk tura başlamaktı. Umut hocamla bu konuda mutabık kaldık ve ben Amsterdam'ın merkezine doğru yola koyuldum. Bu arada şehir içi toplu taşımada kullanmak üzere kuzenim bana OV Chipkaart'ını vermişti, Rotterdam ve Amsterdam'da onu kullandım (OV openbaar vervoer, toplu taşıma anlamına geliyor). Amsterdam merkeze gitmek için tramvaya bindiğimde kartı okutunca cihaz ekranda kırmızı X işareti gösterdi, meğer içindeki para bitmiş, ben de geri indim, uzun süre onu doldurmak için bir yer aradım, kartın sitesinden en yakın yeri buldum, Albert Heijn isminde bir market zinciri, orada bizdeki İstanbulkart yükleme noktaları gibi makine vardı, ben de yükleme yapmaya çalıştım. Nakit verme imkanı yoktu, kartla yükleme yapmak gerekiyordu, ben karta 10 Euro yüklemek istiyordum, ama kredi kartımı her okuttuğumda makine hata veriyordu, başka kartlarla denedim, onlarla da olmadı (bu arada kartlarım yurtdışı kullanıma açık, daha önce kullanmıştım). Daha sonra kart yüklemeye gelen (sanırım Hollandalı) birinden yardım istedim o da aynı şekilde denedi ama yine olmadı, okartını yükleyip gitti. Daha sonra 3 kız geldi, biri baş örtülüydü ve Türklere çok benziyordu, önce Türk zannetim onları, Türk müsünüz diye sorunca hayır, Faslıyız dediler, onlar da deneyip olmayınca kızlardan biri sağolsun pratik zekasını gösterip, "benim kartımla yükleyelim, sen de parayı bana verirsin" dedi ve öyle yaptık. Daha sonra tramvaya tekrar geri döndüm ve kartı okutarak bindim, bu arada tramvayda kredi kartıyla da binilebildiğini gördüm, denedim ve gerçekten de çalışıyor. Bu arada toplu taşımaya hem binince, hem de inince kartı okutmak gerekiyor, çünki bizim metrobüsteki gibi gidilen mesafeye göre ücret alınıyor.
Daha sonra Amsterdam'da kalacağım hostele yakın yerlerde biraz dolaştıktan sonra geceleme hostelimizde (Tur şirketlerinin tur tanıtım yazılarındaki gibi oldu )
Ertesi gün sabah kalkıp görülecek yerleri görerek merkeze, Dam Meydanı'na doğru yürümeye başladım.
Bu yazının asıl amacı bisiklet turu olduğu için yürüyerek yaptığım bu şehir gezintisi hakkında çok detaya girmek istemiyorum, çok beğendiğim yerler ve şeyler de oldu, hiç beğenmediklerim de... Birkaç fotoğraf da bırakıp asıl bisiklet turu kısmına başlayalım.
1. Gün : Amsterdam (3 Eylül Pazar)
Aynı gün akşam üzeri bisikleti almak üzere tekrar Umut hocamın evine gittim, ondan bisikleti aldım, kullanmayacağım eşyaları ve valizimi onun deposuna koyduk ve ben gece kalacağım hostele gitmek üzere yola çıktım, böylece bisikletle sürüşe başlamış oldum. Tabi farklı oturma pozisyonuna sahip bisiklete ve çevreye alışma sürecinde ufak aksilikler olmadı değil, daha yeni başlamıştım sürmeye, bisiklet yolunda sola dönmeye çalışırken karşıdan hızla gelen bisikletli kuryeyi son anda farkettim, çocuğun yüzündeki panik, korku ve şaşkınlık hala zihnimde... Özür dilerim dostum, acemilik işte...
Sonra bisiklet yollarından ve güzel, büyük bir park olan Vondelspark'ın içinden geçerek kalacağım hostele ulaştım. Bisiklet emanet olduğu için ve Hollanda'da bisiklet çalınması sıradan bir olay olduğu için hep diken üstündeydim, ama sağolsun Umut hocam rahatlattı beni, "bu biskleti çalmakla uğraşmazlar, onlar daha çok elektrikli bisikletler ve motorlarını çalma peşindeler" diye, ayrıca bisiklet üzerinde iki kilit vardı, biri arka tekeri kilitleyen, kadro üzerinde sabit duran, daire şeklindeki kilitlerden, diğeri de bisikleti başka bir şeye bağlamak için kullanılan gayet kalın ve ağır bir zincir... Bisikleti hostelin önünde, dışarı kilitledikten sonra geceleme hostelimizde...
İlk günün kaydını telefonun şarjı bitmek üzere olduğu için saatten yapmıştım, onu Strava'ya bir türlü atamadım, çok da önemli değil zaten, ilk gün sadece 8,5 km sürmüşüm, ama çok yürüdüm, 20,5 km yürüyüp 26 bin küsur adım atmışım
2. Gün: Amsterdam - Muiden - Naarden - Utrecht (4 Eylül Pazartesi)
Asıl tur bugün başladı aslında, sabah giyinip çantaları bisiklete yükledikten sonra yola çıktım. Planım ilk günü kısa tutup Utrecht'e kadar 42 km civarında sürmekti, Uthrect'i seçmemin nedeni Eindhoven'a giderken yol üzerinde olması, malum Eindhoven'a eski komşuma doğru gidiyorum. Amsterdam'ın çıkışına kadar sürdükten sonra (biran önce şehirden çıkmak istiyordum, çünki Pazartesi sabahı olması nedeniyle trafik (bisikletli trafiği) çok yoğundu, hatta bir kavşakta sadece bisikletli trafiğini yöneten bir görevli vardı) kenarda McDonalds görünce durup kahvaltımı yapmaya karar vermedim. Üç küçük pankek ve bir kahveyle kahvaltımı yaptım (4,85 € ya da 145,66 TL ödemişim).
Ertesi gün, Cuma günü metroyla Rotterdam merkeze giderek oradaki bazı görülesi yerleri gezdim. Rotterdam ikinci dünya savaşı sırasında neredeyse tamamen bombalanarak yok edilmiş, o yüzden binaların çok büyük bölümü sonradan yapılmış, modern binalar...
O gün hava kapalıydı, daha sonra yağmur başladı, ben de bir McDonalds'a sığındım ve bir şeyler atıştırdım ve bir süre orda yağmurun dinmesini bekledim (Hollanda ve yağmur hakkında daha sonra tekrar bahsedeceğim ). Yağmur biraz azalınca tekrar dışarı çıktım, biraz şehirdeki bisiklet kullanımını, bisiklet - araç - yaya trafiğini gözlemledim. Daha sonra kuzenimin damadı Hamza ile buluştuk, "birlikte bir şeyler yiyelim demişti", Markthalle ismi verilen binaya gittik. BUrası ilginç bir yer var, binanın ortası boş ve dünya mutfaklarını sunan restoranlar var, yan kısımlar ise daireler, insanlar oturuyorlar ve eğimli bir şekilde yapılmış bir bina, ben susayım, resim anlatsın
Yemekten sonra kuzenimin evine gittik. Ertesi gün için birlikte çıkıp Gouda'yı gezmeyi, ardından da beni Amsterdam'a bırakmayı teklif ettiler, ben de seve seve kabul ettim.
Kuzenim, küçük kızı İrem ve onun Surinam'lı eşi Vinesh ile birlikte Gouda'ya gittik. Burası Hollanda'nın peynir başkenti olarak anılıyor.
Gouda'nın merkezindeki StadHuis (City Hall), Şehir Binası, şehrin yönetildiği yer, Belediye Binası mı desek, önündeki küçük meydanda pazar kuruluydu ve pazarın yarısı peynir satışı yapıyordu.
Arkadaşlar bu arada aklıma gelmişken şunu söyleyim, burda verdiğim yalan yanlış, kulaktan dolma bilgilerle amel etmeyin lütfen İşinize yararsa iptidai bir rehber olarak kullanabilirsiniz, ama kesinlikle yatırım tavsiyesi değildir
Disclaimer'ımızı da verdikten sonra dönelim tekrar turumuza ...
Küçük Gouda'daki küçük turumuzu bitirip tekrar arabamıza döndük ve Amsterdam'a doğru yola çıktık. Sağolsunlar beni Umut'un evine bıraktılar ve onlar Rotterdam'a geri döndüler. Daha sonra Umut hocamla tanıştık, kendisi bana hemen bisikleti gösterdi ve "hemen al, git" dedi Ama benim kafamdaki plan önce Amsterdam'daki görülecek yerleri yürüyerek görüp daha sonra bisikleti alıp direk tura başlamaktı. Umut hocamla bu konuda mutabık kaldık ve ben Amsterdam'ın merkezine doğru yola koyuldum. Bu arada şehir içi toplu taşımada kullanmak üzere kuzenim bana OV Chipkaart'ını vermişti, Rotterdam ve Amsterdam'da onu kullandım (OV openbaar vervoer, toplu taşıma anlamına geliyor). Amsterdam merkeze gitmek için tramvaya bindiğimde kartı okutunca cihaz ekranda kırmızı X işareti gösterdi, meğer içindeki para bitmiş, ben de geri indim, uzun süre onu doldurmak için bir yer aradım, kartın sitesinden en yakın yeri buldum, Albert Heijn isminde bir market zinciri, orada bizdeki İstanbulkart yükleme noktaları gibi makine vardı, ben de yükleme yapmaya çalıştım. Nakit verme imkanı yoktu, kartla yükleme yapmak gerekiyordu, ben karta 10 Euro yüklemek istiyordum, ama kredi kartımı her okuttuğumda makine hata veriyordu, başka kartlarla denedim, onlarla da olmadı (bu arada kartlarım yurtdışı kullanıma açık, daha önce kullanmıştım). Daha sonra kart yüklemeye gelen (sanırım Hollandalı) birinden yardım istedim o da aynı şekilde denedi ama yine olmadı, okartını yükleyip gitti. Daha sonra 3 kız geldi, biri baş örtülüydü ve Türklere çok benziyordu, önce Türk zannetim onları, Türk müsünüz diye sorunca hayır, Faslıyız dediler, onlar da deneyip olmayınca kızlardan biri sağolsun pratik zekasını gösterip, "benim kartımla yükleyelim, sen de parayı bana verirsin" dedi ve öyle yaptık. Daha sonra tramvaya tekrar geri döndüm ve kartı okutarak bindim, bu arada tramvayda kredi kartıyla da binilebildiğini gördüm, denedim ve gerçekten de çalışıyor. Bu arada toplu taşımaya hem binince, hem de inince kartı okutmak gerekiyor, çünki bizim metrobüsteki gibi gidilen mesafeye göre ücret alınıyor.
Daha sonra Amsterdam'da kalacağım hostele yakın yerlerde biraz dolaştıktan sonra geceleme hostelimizde (Tur şirketlerinin tur tanıtım yazılarındaki gibi oldu )
Ertesi gün sabah kalkıp görülecek yerleri görerek merkeze, Dam Meydanı'na doğru yürümeye başladım.
Bu yazının asıl amacı bisiklet turu olduğu için yürüyerek yaptığım bu şehir gezintisi hakkında çok detaya girmek istemiyorum, çok beğendiğim yerler ve şeyler de oldu, hiç beğenmediklerim de... Birkaç fotoğraf da bırakıp asıl bisiklet turu kısmına başlayalım.
1. Gün : Amsterdam (3 Eylül Pazar)
Aynı gün akşam üzeri bisikleti almak üzere tekrar Umut hocamın evine gittim, ondan bisikleti aldım, kullanmayacağım eşyaları ve valizimi onun deposuna koyduk ve ben gece kalacağım hostele gitmek üzere yola çıktım, böylece bisikletle sürüşe başlamış oldum. Tabi farklı oturma pozisyonuna sahip bisiklete ve çevreye alışma sürecinde ufak aksilikler olmadı değil, daha yeni başlamıştım sürmeye, bisiklet yolunda sola dönmeye çalışırken karşıdan hızla gelen bisikletli kuryeyi son anda farkettim, çocuğun yüzündeki panik, korku ve şaşkınlık hala zihnimde... Özür dilerim dostum, acemilik işte...
Sonra bisiklet yollarından ve güzel, büyük bir park olan Vondelspark'ın içinden geçerek kalacağım hostele ulaştım. Bisiklet emanet olduğu için ve Hollanda'da bisiklet çalınması sıradan bir olay olduğu için hep diken üstündeydim, ama sağolsun Umut hocam rahatlattı beni, "bu biskleti çalmakla uğraşmazlar, onlar daha çok elektrikli bisikletler ve motorlarını çalma peşindeler" diye, ayrıca bisiklet üzerinde iki kilit vardı, biri arka tekeri kilitleyen, kadro üzerinde sabit duran, daire şeklindeki kilitlerden, diğeri de bisikleti başka bir şeye bağlamak için kullanılan gayet kalın ve ağır bir zincir... Bisikleti hostelin önünde, dışarı kilitledikten sonra geceleme hostelimizde...
İlk günün kaydını telefonun şarjı bitmek üzere olduğu için saatten yapmıştım, onu Strava'ya bir türlü atamadım, çok da önemli değil zaten, ilk gün sadece 8,5 km sürmüşüm, ama çok yürüdüm, 20,5 km yürüyüp 26 bin küsur adım atmışım
2. Gün: Amsterdam - Muiden - Naarden - Utrecht (4 Eylül Pazartesi)
Asıl tur bugün başladı aslında, sabah giyinip çantaları bisiklete yükledikten sonra yola çıktım. Planım ilk günü kısa tutup Utrecht'e kadar 42 km civarında sürmekti, Uthrect'i seçmemin nedeni Eindhoven'a giderken yol üzerinde olması, malum Eindhoven'a eski komşuma doğru gidiyorum. Amsterdam'ın çıkışına kadar sürdükten sonra (biran önce şehirden çıkmak istiyordum, çünki Pazartesi sabahı olması nedeniyle trafik (bisikletli trafiği) çok yoğundu, hatta bir kavşakta sadece bisikletli trafiğini yöneten bir görevli vardı) kenarda McDonalds görünce durup kahvaltımı yapmaya karar vermedim. Üç küçük pankek ve bir kahveyle kahvaltımı yaptım (4,85 € ya da 145,66 TL ödemişim).